benden bana – 12

İlkokulda yaptırılan aile ağaçları beni hep üzerdi. Annem ve babam ayrı olduğu için babamı sanki bu ağacın dışında bir yerdeymiş gibi hissetmek… Ama ailem sağ olsun, babam bizden uzakta da olsa bana hiçbir zaman o bizden biri değilmiş gibi hissettirmediler. Aramızdan tamamiyle ayrıldığı gün bile, tüm ailem mezarın başındaydı ❤

Zihnimde hep babamın gerçek ailesi bizdik. Dedem babası, anneannem annesi ve büyük eniştem babamın hep özlem duyduğu kardeşiydi.

Eniştem, benim deyimimle “cücü” hayatımda yeri hep ayrı olanlardandır. Eniştem ile ilgili herkesin kendine göre bir hikayesi, kendine göre bir anlayışı var, babamın da öyle… Babam ve eniştem bu aileye birkaç sene arayla girmiş ve en iyi damatlık sıfatı için yarışmak yerine birbirleriyle arkadaş olmayı seçmiş iki insan.

Öyle ki askerliğini dağda yapan babam (buna dair de trajikomik hikayeler anlatılmakta) askerden dönüp de travmalardan tramvalara koştuğu dönemlerde annemlerin hayatında “Hakan” diye bir isim belirmişti. Hakan babamın askeriydi. Bir çatışma sırasında babama ateş edileceğini anlayınca babamın önüne atlamış ve vefat etmişti. Anlatılanlara göre babam bu olayı çok uzun bir süre atlatamamıştı. Yıllar sonra, bir erişkin olduğumda, babama Hakan’ı sormuştum. Hayattaki bir çok şeyi yaşadığı beyin travmasından sonra unutan babam, Hakan’ı unutmayı başaramamıştı.

Bu hikayeden en çok etkilenen insanlardan biri Cücü’ydü. Öyle ki babamın askerlikten dönmesinin hemen ardından çıktıkları bir akşam yemeğinde babam ve Cücü tuvalette yerde oturup Hakan için ağlarken bulunmuşlardı. Babam ve cücü için oldukça acı olan bu anı, hayatım boyunca babamı o halde hayal edip, içimi sıcacık yapan hikayelerden biriydi.

Ama Cücü ve babamın yolları, ailemin boşanma süreciyle birlikte ayrıldı. Babam hala nedenini anlayamadığımız bir şekilde Cücü’ye çok kızgındı. Kendi hayalinde eniştem iki yüzlü bir insandı ve ondan hiç beklemeyeceği davranışlar yapmıştı. Ama eniştem son ana kadar babamı sevmekten hiç vazgeçmemiş, hatta ve hatta bir bayramda babamı görmek istemişti.

Çocukluk anılarıma dair en garip anlardan biriydi bu görüşme. Issız adam sahnesi gibi, babam eniştemi görünce arkasını dönüp gitmişti ve eniştem arabanın kapısına yaslanarak ağlıyordu.

Babam ve Cücü’yü hayatta o kadar çok ağlarken gördüm ki, erkeklerin ağlaması düşüncesinden hep nefret etmişimdir. Neden bilmiyorum ama sanki onlar hayatta üzülmemeliler gibi gelir hep. Uzun lafın kısası Cücü ne bu boşanma sürecini atlatabilmişti, ne de en yakın arkadaşlarından birini kaybetmeyi.

Eniştem ve babam o günden sonra birbirlerini bir daha hiç görmediler. Babam vefat ettiğinde konuşmaktan en çok zorlandığım insanlardan biriydi eniştem. Sanki hayatı boyunca hep bir umut vardı içinde, babamla tekrar o eski günlere döneceklerine dair ve şimdi hayat bu ihtimali ondan almıştı…

Babamın vefatından birkaç yıl sonra, eniştem de babasını kaybetti. Yaşar dede’yi… Çok uzun süre ben de arayamadım eniştemi. Sanki tüm mutluluklarımız, tüm ihtimallerimiz elimizden teker teker alınıyordu. Yaşar dede vefat ettiğinde, allah sıralı ölüm versin diyemedik hiçbirimiz. Çünkü artık ölüm, ailemizin bir gerçeği haline gelmişti…

Yorum bırakın