Ailemiz içinde hep negatif durumlar yoktu tabii ki. Kabul etmemiz gerekir ki Yaprak Dökümü dizi setinden farksızdık bir çok anlamda ama güzel zamanları da gerçekten hakkını vererek yaşamayı bilen bir aileydik biz.
Ve enteresandır ki, çevremizdeki insanlar da bizim hep bu güzel zamanlarımızı görmeyi seçer, bize ailece gıpta ederlerdi. İlkokuldayken kimsenin teyzelerini koridorlarda görmemiştim mesela kendiminkinden başka. Oysa Tülay teyzemi tüm arkadaşlarım tanırdı. Anneannem okuldaki etkinliklerde meşhur ıslak kekiyle aramızdaydı. Tüm tiyatro kostümlerimi o dikmiş, sonrasında da eserini gururla izlemek için hep en ön sırada olmuştu.
Ailemin bu yönüyle tüm diğer ailelerden ayrıştığını düşünmüşümdür hep. O yüzden “her şeye rağmen” söylemi hep hayatımda merkezde oldu. Babamın ailesi bu yönüyle oldukça farklıydı mesela. Hayatımın hiçbir anında onları yanımda hatırlamam. Ama kötü oldukları için mi, yoksa yalnızca beni sevmedikleri için miydi bu davranışları bilmiyorum.
Bu farklılıktan ötürü sanırım, ben sevmeyi annemin ailesinden öğrendim. Bazı halleriyle zarar verici olabiliyor her şeye rağmen sevmek ama dönüp baktığımda her ikili ilişkide bir iz bırakan birçok kadın yetiştirmiş anneannem.
En çok da kendisine ait bu izler sanırım. Yaşlarını düşünecek olursak, çoğu insanın görücü usulüyle evlendiği bir dönemde, anneannem ve dedeminki gerçek bir aşk hikayesiymiş. Mektuplaşmalar, göz kaçırmalar, karşı taraf da ilgisinin olduğunu anlasın diye yere mendil atmalar.
Ve sonrasında bu evlilik gerçekten her şeye rağmen sürmüş. Ben genelde dedemin tarafını tutan tarafta da olsam, anneannem evlilikleri ve o meşhur “nişanlılık” dönemlerinde birçok zorlukta dedemin yanında olmuş ve o dönemin şartlarına göre zor bir karakter olan dedemin elini hiç bırakmamış.
Dedem de benim baktığım çerçeveden anneannemi hep çok sevmiş. Bugün bile anneanneme sevgisini dile getirmekten çekinmeyen, ona iltifat eden bir adamdır dedem.
Sevmeyi birinci elden, böyle öğrendiğimiz için ailenin tüm ferdleri olarak bizler de hep bu şekilde sevmişiz. Annem hem babamla hem de Yılmaz amca ile olan evliliğinde her şeye rağmen sevmeyi başarmış bir kadın. Annemi hayatımda hiç “ben kocamın altına bez bile bağladım” derken duymadım, bunu sevgisi için yaptığına o kadar eminim ki bir kere bile bunu bir fedakarlık olarak söylemedi annem.
Ama konu Yılmaz amcaya geldiğinde, annem yaptığı tüm fedakarlıkları herkes bilsin isterdi, özellikle de Yılmaz amca. Sanırım annemin de Yılmaz amcaya dair en büyük üzüntüsü buydu. Annem çok sevmişti Yılmaz amcayı. Belki babamdan sonra ilk kez birini sevmişti. Ama ne yazık ki Yılmaz amca sevmeyi bizim öğrendiğimiz haliyle bilmiyordu. Ben bunun için Yılmaz amcayı suçlayamadım hiçbir zaman. Bence hayatı, hayatını o kadar sorgulayan biri değildi çünkü. Gelişine yaşamaktı bildiği şey, ona öğretilen değerler farklıydı.
Annem bunu görmek istemedi. Bizim bildiğimiz haliyle bir sevgiydi annemin beklediği ve hiçbir zaman da o sevgiyi dilediği haliyle göremedi sanırım. Ama yine de her şeye rağmen Yılmaz amcayı sevmeye devam etti annem. Zaman zaman annemin babamdan daha çok birini sevmesi fikri beni üzerdi. Ama annem sayesinde insanların tek bir büyük sevgisi olmayacağı fikrini öğrendim. Ve sanırım bu beni duygusal anlamda daha güçlü biri haline getirdi. Hayat değişebilirdi, insanlar farklı insanları sevebilirlerdi ve bu bir öncekini sevmediğimiz anlamına gelmezdi.
Yorum bırakın